Kahve Tutkunu Vlogger, 'Mert SEZER'
Mert SEZER'i takip edenler çok iyi bilir!
Vlogger camiasının sevilen, en önemlisi kaliteli isimlerinden o!
Kahve Gazetesi olarak onu ilk olarak Sam Çeviköz ile yaptığı Röportaj ile tanımıştık. Sonrasında birbirinden keyifli Vloglar’ını izleme şansımız oldu ve onu ekip olarak çok sevdik!
Son olarak Spotify/ Itunes üzerinden ulaşılabilen ‘Kafein’ başlıklı Yayını da aklımızı ayrıca çeldi. Son olarak 'İstanbul Kahve Festivali'nin Vlog'unun yayında olduğunu biliyor muydunuz?
Ve, işte! Mert SEZER!i daha yakından tanımak keyfine varmak isteyenler için kendisiyle ufak bir röportajımız işte burada!
Mert Sezer’le tanışmanın yolu nedir?! Diye sorsak… Ve, sen bize o keyifli Vlog çekimlerine nasıl başladığını ve bunun hayatının neresinde olduğundan bahseder misin?
Öncelikle hem online gazetenizi severek takip ettiğimi hem de Başak Tolga’nın kaleme aldığı Bunchum’u severek okuduğumu belirterek sözlerime başlamak istiyorum. Benim vlog çekmeye başlamam tamamen kendi ihtiyacımdan doğdu diyebilirm. Gezmeyi planladığım yerlerde daha önce kimler neler yapmış, Youtube’da neler paylaşmışlar, neler anlatmışlar izlemeye gayret gösterdiyordum. Fakat zamanla şunu fark ettim ki, ne yazık ki bu videoların birçoğu tarihi ve kültürel açıdan izleyiciye pek birşey katamıyordu. Görsel açıdan zengin olmayan ve durum tespitinden öteye geçemeyen videolar dolmaya başlamıştı. İşte o zaman “benim gibi insanlara hitap edebilecek içerik üretme” fikri aklımda oluştu. Hem gezilerimi hem de kendi ilgimi çeken, sevdiğim konuları insanlarla paylaşmaya karar verdim. Uzun yolculuklar hep bir adımla başlarmış. İşte o an ben, o adımı atmış oldum ve neredeyse bir buçuk seneyi aşkın süredir sadece bu işle uğraşıyorum. Tüm videolarımı Youtube.com/mertsezervlog veya mertsezervlog.com adresinden takip edebilirsiniz.
‘Mert Sezer’le bir gün’ desek…
Sabah uyandığım anda ilk yaptığım iş eşim Buket ile kahve içmek oluyor. Tabi kahveden önce kedim Zeytin mama diye tutturmuş ise önce onun maması, daha sonra kahve. Kahvenin hayatımdaki yeri aslında ufak yaşlarıma kadar gidiyor. Ben daha ilkokuldayken anneannem sağolsun bana hep Türk kahvesi yapardı. Onların ailesinde de kahve önemli bir yere sahip olduğu için ben hep kahve ile büyüdüm diyebilirim. Lise çağlarında arkadaşlarım eve geldiği zaman evin büyükleri hemen bir “hoşgeldin” kahvesi yapardı arkadaşlarıma. Tabi evinde kahve içmeyen arkadaşlarım için ilk başta biraz şaşırtıcı gelse de sonra hepsi bu ritüelimize alıştılar.
Kahve sonrası eğer vlog çekimi yoksa ofise geçip başlarım sonraki gezilerin veya vlogların planlarını yapmaya. Elimden geldiğince ülkemizi ve dünyayı gezmeye, farklı kültürleri tanıyarak izleyiciler ile paylaşmaya çalışıyorum. Gezilerime çıkmadan önce hazırlanmak çok önemli. Gezilecek yerlerin belirlenmesi, günlük çekim planlarının yapılması ve en önemlisi anlatılacak doğru bilginin bulunarak harmanlanması epey vakit alıyor. Özelliklerde gezilerimde video çekmekten kahve içmeye bile doğru düzgün fırsat bulamıyoruz.
Farklı, görsel ve içerik olarak zengin videolar çekebilmek için çok okumak ve çok araştırmak gerekiyor. Haliyle tüm günüm okuyarak, not alarak ve fikir üreterek geçiyor diyebilirim. Eşim Buket ile Kadıköy sokaklarında gezmeyi, Moda sahilinde manzaraya karşı bir Türk kahvesi içmeyi seviyoruz. Sağolsun Buket bu işimde en büyük desteği sağlıyor bana. Ben video için araştırmalar yaparken o hem yeni gezi rotaları planlıyor hem de ulaşım ve konaklama gibi tüm işleri hallediyor.
Sevgili Mert gözlemlerimize göre yaptığı işe değer katan insanlardansın. Bu alanda bir hedefin var mı?
Bizlerle paylaşırsan çok memnun oluruz…
Bizler Barış Manço ile büyümüş, günümüzde ise Ayhan Sicimoğlu gibi bir değeri izleyebilen şanslı insanlarız. Onlar gibi dünyanın ve ülkemizin kültürel ve tarihi mirasını izleyici ile paylaşan birisi olabilmek için çaba gösteriyorum.
İzleyenlerimin dünyanın öbür ucundaki kültürleri merak etmelerini sağlayabilir, okuma veya araştırma iştahlarını kabartabilirsem ne mutlu bana. Barış ve Ayhan abinin yolundan elimden geldiğince kendi tarzım ile devam etmeye çalışacağım.
Bir kahve tutkunu olduğunu biliyoruz… Mert Sezer kahvesini kendi mi demliyor yoksa keyif kahvesini içtiği müdavimi olduğu yerler var mı?
Kahve, benim için hayatın koşuşturmacına verilen ufak bir moladır. Bu yüzden kahve içeceksem keyifle, özenle içeceğim yer ve vakitleri beklerim. Ofiste çalışırken kahve makinamda sıcak kahvem her daim bulunur. Hatta çay sever misafirlerim bu konuda biraz serzenişte bulunsalar da çoğu filtre kahveye alıştı bile. Özellikle yurtdışı gezilerimde her sabah insanlar sokaklara dökülmeden sokağa çıkar açık bir kahve dükkanı bulur, kahve eşliğinde o şehrin uyanışını izlerim. Kahvenin hayatımdaki yeri bu kadar önemli iken bayat veya kötü demlenen kahveyi içmem. En kötü senaryoda öder hesabı kalkar, bir daha da oraya uğramam. Buket ile beraber yıllardır gittiğimiz yerlerden bir tanesi Moda sahilindeki “Kemal’in yeri”. Türk kahvesi güzel olduğu gibi çalışan arkadaşlarda hep güler yüzlüdür. Kahvenin servis ediliş şekli bile kahvenin tadını etkiliyor benim için.
Ayrıca hafta içi Federal Coffee Shop’ta ve Kronotrop’ta kendime vakit ayırıp kahve içerim. Kadıköy’de bilgisayarımı alıp montajlarımı yaptığım kahve dükkanı ise “Moda Mars”. Çalışan arkadaşların samimiyeti ve kahvesinin güzel olması benim için fazlasıyla yeterli düzeyde. Bazen de adını sanını bilmediğim kahve dükkanlarına giderim, bakalım kahvesi, baritası nasılmış diye.
Yerleri konuştuk ama kahveyi de konuşalım diyorum. Mesela benim için Türk kahvesinin yeri çok ayrıdır. Türk kahvesini çok az yerde içerim. Genellikle kendim yapmayı tercih ediyorum. Dışarıda ise uzun soluklu sohbetlerin vazgeçilmezi Flat White oluyor, kısa molalarımın konuğu ise Piccolo Latte veya Cortado.
Kahve Festivallerini keyifle takip ettiğini biliyoruz. Ve, toplumsal gözlemlerin her daim oldukça yerinde!
Sence bu festivaller kahve severler için ne ifade ediyor? Hangi anlamda yerini buluyor? Düşüncelerini bizimle paylaşırsan çok mutlu oluruz..
İki senedir İstanbul’da düzenlenen kahve festivaline katılıyorum. Diğer şehirlerde düzenlenen kahve festivallerine ne yazık ki katılamadım ama en azından İstanbul için gözlemlerimi paylaşabilirim. Kahve seven kişiler için bu festivaller yeni kahveleri tadabildikleri, çeşit çeşit ekipmanlara aynı yerde ulaşabildikleri muhteşem organizasyonlar. İnsanlar yeni yeni çekirdekleri öğrenip demleme çeşitlerini görebiliyor. Her stand açan firma en iyi baristasını getirdiği için festivale gelen misafirler kaliteli kahveyi, profesyonel baristaların elinden içebiliyor. Kahve bilincinin gelişmesi için faydalı bir organizasyon. Ek olarak üretici ve satıcıları biraraya getirdiği için sektör açısından da epey faydalı oluyor. Örneğin bir karton bardak üreticisi tüm kahve dükkanlarına aynı gün içerisinde ulaşma fırsatı buluyor.
Ama açıkçası İstanbul kahve festivalinde bir günün iki ayrı bölüme ayrılarak ayrı ayrı bilet satılması pek hoşuma gitmiyor. İsteyen istediği saatte festivale gitmeli ve istediği saatte de ayrılabilmeli. Bunun için tam gün için bilet almanız gerekiyor ki o zamanda bilet fiyatı bence biraz pahalı oluyor.
Bu arada yakın zamanda İstanbul Kahve Festivali var! Bir Vlog gelir mi?
Geldi bile, Youtube kanalımda yayında. Hem bu seneki festivalde çekilip yayınlanan ilk video olduğu gibi hem de bu sefer sadece festivali gezmiyorum, festivali gezerken kahve çekirdeklerinin kavrulma aşamasından bardağımıza uzanana kadar geçirdiği yolculuğu konuşup, izleyenlerin kendi damak tadına göre kahveyi
elde edebilmesi için kavurma çeşitlerinden demleme süresine kadar her konuda bilgiler paylaşıyorum.
Mert, Kahve Gazetesine ayırdığın vakit için teşekkür ederiz…
Muhteşem keyif verici çalışmaların için seni ve eşini tebrik ediyor, başarılar diliyoruz….
Röportaj: Kahve Gazetesi ; Yazar ve Röportaj sahibi izni olmaksızın kopyalanamaz.